1 Mayıs 1998
Doç. Dr. Öğ. Bnb. Kadir KASALAK
Gn. Kur. ATASE Bşk.lığı, 1' nci As. T. krl. Bşk.

1. GİRİŞ

Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde "Kuva-yı milliye", "kuva-yı milliye ruhu" terimleri daha çok anlam kazanmaktadır.

Kuva-yı Milliye deyiminin sözlük anlamı "Milli Kuvvetler, Milli Güçler" veya başka bir ifade ile "Milis Kuvvetleri" demektir. Geniş kapsamlı özel bir tanım yapmak mümkündür. Bu durumda; "Kuva-yı Milliye, yurdumuzu parçalamak üzere harekete geçen İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan kuvvetlerine karşı açılan cephelerde çarpışmak üzere teşkilâtlanan bölge milis kuvvetleridir"1denilebilir. Hareketin özelliği sebebiyle, Milli mücadeleye katılan ve bu mücadeleye taraftar olan herkese de "Kuva-yı Milliyeci" denilmiştir.

Bu yazı Gn. Kur. ATASE Bşk.lığı, 1'nci As. T. krl. Bşk. Doç. Dr. Öğ. Bnb. Kadir KASALAK'ın 1998 yılında kaleme aldığı "Kuva-Yı Milliye'nin Askeri Açıdan Etüdü" başlıklı makalesinden alınmıştır.

Kuva-yı Milliye deyimi dar ve geniş anlamda olmak üzere iki anlamda kullanılmıştır. Dar anlamda Kuva-yı Milliye, düzenli ordu birlikleri dışında bir tür gerilla savaşı ile mücadele veren, sevk ve idareleri merkezi bir komutanlığa bağlı olmayan silahlı gruplardır. Geniş anlamda Kuva-yı Milliye ve İstiklâl Harbi'nin tümünü ifade eder.2Pek çok tarihçi de Kuvayı Milliyeci ifadesini İstiklâl Harbi, Milli Mücadele yanlısı anlamında kullanmıştır. Aynı zamanda şu belgede de bu hususlar vurgulanmakta ve doğrulanmaktadır.

Kuva-yı Milliye adı altında çıkarttıkları fitne ve fesat, Anayasa'ya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek, şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle içgüvenliği bozanların tertipçisi ve teşvikçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selânikli Mustafa Kemal Efendi, eski Yirmiyedinci Fırka Kumandanı.3(*)

İstiklâl Harbi'ni Mondros mütarekesinden sonra başlatırsak yaklaşık dört yıl sürmüştür. Dört yıl sürekli savaş olmamakla birlikte iki yılı kuva-yı milliye'nin etkin olduğu dönemdir. Biz burada kuva-yı milliye tâbirini yukarıda açıkladığımız birinci manada kullanıyoruz.

Bugün günlük hayatta pek çok kişinin kullandığı "Kuva-yı Milliye Ruhu"na da değinmekte yarar var sanıyorum. Kuva-yı Milliye birlikleri halkın içinden milli duygularla oluşmuş, meslek, gelir düzeyi, genç, yaşlı vb. pek çok hususlar dikkate alınmaksızın bir nevi kendiliğinden oluşmuş birliklerdir. Yukarıda bir tanımda da belirttiğimiz gibi yurdu düşmana karşı korumak amacıyla oluşmuş birliklerdir. Bunların oluşumunda gönüllüğün önemli bir yer tuttuğunu unutmamak lâzımdır. Mustafa Kemal ATATÜRK bu istek ve arzuyu milli ahlâka dayalı bir husus olarak şöyle ifade etmiştir:

Bir iş, her neye ait olursa olsun, insanın kuvvet kullanmasını, yorulmasını gerektirir, insanlar mecbur olmadıkça kendilerini yormak istemezler. Halbuki bazı işler vardır ki kendiliğinden, insanda onu yapmak için, içte bir arzu, bir eğilim doğar, o iş arzulanmaya değer olur. İşte ahlâki işler aynı zamanda hem mecburi ve hem de arzulanabilir işlerdir. Bir işin ahlâki bir değerinin olması, ayrı ayrı insanlardan, daha yüce bir kaynaktan meydana gelmiş olmasıdır. O kaynak, cemiyettir, millettir! Hakikatte, ahlâklılık kişilerden ayrı ve bunların üstünde, ancak toplumsal, millî olabilir. Milli ahlâk, milletin sosyal düzeni ve huzuru, şimdiki ve gelecekteki refahı, sâadeti, selameti ve güvenliği medeniyette ilerleme ve yükselmesi için insanlardan, her hususta ilgi, gayret, nefsin feragatini ve gerektiği zaman seve seve canının verilmesini isteyen ahlâktır. Mükemmel bir millete milli ahlâkın gerekleri, o milletin fertleri tarafından adeta düşünmeksizin, vicdani, hissi bir sebeple yapılır. En büyük milli his, milli heyecan işte budur...4

İşte burada ifade etmek istediğimiz "Kuva-yı Milliye Ruhu" budur. İçten gelen bir istekle birlik ve beraberlik içinde millet fertlerinin ülke çıkarlarını ön plana çıkarması yüce önder ATATÜRK'ün milli ahlâkın tanımında belirttiği hususların uygulama alanına konulmasıdır. İstiklâl Harbi'nin başarısının da bu ruha bağlı olduğu herkesin malumudur.

Bu kavramları bu şekilde açıkladıktan sonra Kuva-yı Milliye nasıl olmuştur. Nedenleri, doğuşu ve amaçları üzerinde durmak konumun incelenmesi bakımından önemlidir.

2. KUVA-Yİ MÎLLİYE'NÎN OLUŞUMU VE AMAÇLARI

a. Kuva-yı Milliye'nin Doğuşu:

Kuva-yı Milliye'nin doğuşu bir takım nedenlere dayanmaktadır. Bu nedenleri iyice ortaya koyabilmek için 1918 yılı sonları Osmanlı Devleti'nin durumuna bakmak gerekir.

I. Dünya Harbi'nin galipleri 30 Ekim 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerini diledikleri şekilde(hedefleri doğrultusunda) yorumlayarak Osmanlı Devleti'ni paylaşma arzularını yerine getirmek istemişlerdir. Bunun için de hiç vakit kaybetmeden 3 Kasım 1918'de Musul İngilizler tarafından işgal edilirken, 13 Kasım 1918'de İngiliz ağırlıklı İtilâf donanması İstanbul'a gelerek bir askerî yönetim kurmuşlardır. Böylece Birinci Dünya Harbi'nde geçemedikleri Çanakkale'yi savunmasız bir biçimde geçmişlerdir.

1919 yılının ilk aylarından itibaren Adana, Urfa, Antep, Maraş bölgesi Fransızlar, Çanakkale Boğazı civarını, İstanbul ve bazı Anadolu'daki stratejik noktalar(Irak'ta olduğu gibi) İngilizler; Muğla, Antalya bölgesini İtalyanlar işgal ederken, limanlar ve demiryolları da İtilâf kuvvetlerince kontrol altına alınmıştır.

Türk milletinin en çok ağırına giden işgal hareketi ise İzmir'in İtilâf devletlerinin destek ve onayıyla Yunanlılar tarafından işgal edilmesi olmuştur. Milli mücadele hareketi yukarıda değindiğimiz gibi bir ruhla ortaya çıkmış, aynı kaynağa dayanmış Anadolu'nun her yerinden fışkırmıştır; işgal edilen yerler büyük mücadelelere sahne olduğundan, mücadelenin yoğun olduğu yerler daha çok ön plana çıkmış, bir nevi efsaneleşmiştir. Bunun sonucunda Batı Anadolu Kuva-yı Milliye hareketleri, birlikleri bakımından adından daha çok söz ettirmiştir.

15 Mayıs 1919 sabahı başlayan Yunan işgaline karşı Batı Anadolu'da ilk direniş 16 Mayıs sabahı Urla'da olmuştur. İzmir'in işgalini öğrenen 800 kadar yerli Rum, Türk köylerine saldırmaya, savunmasız insanları öldürmeye, mallarını yağmalamaya başladılar. Urla'nın Türk mahallelerini kuşattılar. Bunun üzerine Urla'da bulunan 173'üncü Alay Komutanı Yarbay Kâzım Bey yanında bulunan 18 er ve birkaç jandarma ile birlikte kasabayı savunmaya başladı. İlk Rum saldırısı püskürtüldü. Rum çetelerinin taarruzu karşısında dehşet verici mezalimi öğrenen Urla halkı kasabadaki silah deposunu zorla açmış, mevcut 120 tüfek ve cephaneyi alarak bir milis kuvveti meydana getirmişlerdir. 173'üncü Alay'ın emrine girerek onun vurucu gücünü arttırmışlardır.5

Bu olayla birlikte Batı Anadolu'da ilk Kuva-yı Milliye mücadelesi başlamıştır. Bunu 172'nci Alay Komutanı Ali Bey'in(Çetinkaya) Ayvalık'taki çalışmaları izledi. Ali Bey 24 subay ve 150'ye yakın askerinin yanında halktan 300 kişilik bir milis kuvveti de kurmuştu.6

Yine Batı Anadolu'daki Kuva-yı Milliye birliklerinin oluşumuyla ilgili olarak şu örnek de dikkate değer gözükmektedir. Batıda Kuva-yı Milliye konusundaki girişimlerden önemli bir tanesi de 57'nci Tümen Komutanı Albay Şefik Bey'in(Aker) çalışmalarıdır; Şefik Bey, 23 Mayıs 1919'da Harbiye Nezareti'ne gönderdiği bir yazıda:

Durumun düzeltilmesi için, Kuva-yı Milliye teşkilâtı kurmanın en iyi tedbir olacağını" bildirmesi ve Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'nın(Çobanlı) da bu yazının altına: "Son fıkra çok önemlidir. Acele edilmesi lâzımdır" diye not düşmesi üzerinde durulacak bir noktadır. Görüldüğü gibi Harbiye Nezareti bu fikri desteklemiş, ancak hiçbir yardım yapacak güçte olmadığından her şeyi onun girişimine bırakmıştı. Diğer yandan 17'nci Kolordu Komutanlığı'na atanan Albay Bekir Sami Bey de İstanbul'dan hareketinden önce Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa'dan aldığı direktifte böyle bir yetkiye sahip olmuştu.7

1919 yılı Haziran ayı başlarından itibaren Kuva-yı Milliye teşkilatlanması ve mücadelesi hızla gelişmeye başlamıştır. Batı Anadolu'nun iç kısımlarına da yayılmıştır. Nitekim yine Haziran başlarında Isparta ve Burdur'daki çok sayıda yedek subay, Kuva-yı Milliye kurmaya hazır olduklarını belirterek Burdur Askerlik Şubesi başkanına müracaatta bulunmuşlardır. Binbaşı İsmail Hakkı Bey durumu, Çine'de bulunan 57'nci Tümen Komutanı Alb. Şefik(Aker) Bey'e 7 Haziran'da bildirmiştir. Yazısında askerlerce kurulacak milli bir teşkilâta müsaade istemiştir. Bazı yöneticilerin bu fikre olumlu bakmadığını bilen Şefik Bey'de verdiği cevapta "Milli teşkilâtın ahaliye ait bir keyfiyet olduğunu ve firari erlerin nizamî kıtalarına iadesi hususunda çalışmasını" belirtmesine rağmen, gizli olarak, milli teşkilâtın el altından desteklenmesi emrini vermiştir.8

Kuva-yı Milliye birliklerinin oluşumu sadece batı bölgesinde değil, Anadolu'nun her yerinde olmuştur. Güney Cephesinde şu olay Kuva-yı Milliye'nin kuruluşunu başlatmıştır:

Güneyde Fransız işgaline ve Fransız-Ermeni işbirliği ile Türklere yapılan zulüm, hakaret, yağma ve öldürme olaylarına karşı ilk direnme 19 Aralık 1918'de Dörtyol'a bağlı Karakese Köyü'nde oldu. Hayatlarından endişe eden köy halkı Fransızlar'a karşı silâhlı savunmaya geçtiler. Çarpışma sonunda Fransızlar 15 ölü vererek çekilmek zorunda kaldılar.9

Özellikle Sivas Kongresi'nden sonra Güney Cephesinde çeşitli rütbelerdeki subaylar, Kuva-yı Milliye hareketlerini sivil kıyafet ve takma adlarıyla organize etmişlerdir. Şu belgede bu bölgedeki Kuva-yı Milliye'nin faaliyetlerinden bahsedilmektedir. 3'üncü Kolordu Komutanı Selahattin Bey, Heyet-i Temsiliye Başkanlığına gönderdiği 28.3.1920 tarihli yazısının 3'üncü maddesinde

Kılınç Ali Bey'in komutasında bir kısım Kuva-yı Milliye Kilis'ten Antep'e ilerleyen düşmanı uzaklaştırmak üzere 27.3.1920'de Akça koyunlu istikâmetine hareket etmiştir.10

denmektedir.

Kuva-yı Milliye'nin oluşumuyla ilgili pek çok örnek mevcuttur. Ancak biz burada tümünü veremeyeceğimiz için bu kadar örnekle yetiniyoruz.

b. Kuva-yı Milliye'nin Doğuş Nedenleri:

Kuva-yı Milliye dediğimiz birlikler olsun, kuva-yi milliye hareketi dediğimiz faaliyetler olsun elbette pek çok nedene dayalı olarak ortaya çıkmıştır. Türk İstiklâl Harbi'nde önemli bir yeri olan bu düşünce ve faaliyetlerin nedenlerini şu şekilde sıralamamız doğru olacaktır.

(1) Türk Devleti'nin parçalanarak ortadan kaldırma düşüncesi.

Bu düşüncenin somutlaşmasını, 18 ocak 1919 tarihinde başlayıp, yıl sonuna kadar devam eden Paris Konferansındaki konuşma ve pazarlıklardan anlamamız mümkündür. Sevr antlaşması yine bir başka somut örnektir. Mondros Mütarekesine dayalı işgaller diğer bir örnektir.

(2) Damat Ferit Paşa hükümetinin, işgallere seyirci kalan ve itidal tavsiye etmekten başka herhangi bir girişimde ve faaliyette bulunmaması.

Padişah Vahdettin'in de aynı düşünceyi paylaştığı şu sözlerinden de anlaşılmaktadır: "Bağıralım, fakat elimizi kaldırmayalım."11

(3) İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali ve Yunan mezalimi;

Paris Barış Konferansı'nda İtilâf devletlerinin almış olduğu bir kararla, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali Türk milletinde büyük bir infial yaratmıştır. Yunanistan bağımsız bir devlet haline gelmesinden (1829) sonra Osmanlı Devleti ile sürekli savaş halinde olmuş, Osmanlı aleyhine topraklarını genişletmiş; bu durum ister istemez bir düşmanlık yaratmıştır. Tarihten gelen Yunanistan'ın bu uzlaşmaz, kin dolu tutumuna Yunan vahşeti de eklenince Atatürk'ün yukarıda ifade ettiğimiz sözlerinde belirttiği gibi, içten gelen millî, vicdani duygularla kendini koruma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Yunan vahşeti o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, yapılanlar Türklere karşı bir soykırımdan başka bir şey değildir. Bu olaylarla ilgili pek çok belge mevcuttur.

Subayların yalnız askerî teçhizatı değil, para çantaları, alyans yüzükleri, saat, sigara tabakası, çakmak, yenice görünen elbise kalpaklarına kadar her şeyleri soyulmuştu. Soygunculuk pek yaygın olmuş; Türk evlerine zorla girilerek birçok ailelerin çamaşırlarına varıncaya kadar bütün eşyaları alınmıştı.12

denirken, bir başka belgede de

İşgalin ilk 48 saati içinde İzmir ve banliyölerinde(Urla yarımadası ve köyleri dahil) öldürülen Türklerin sayısı 2000'in çok üstünde idi.13

ifadelerine yer verilmiştir.

Yunanlılar bu mezalimi yaparken, Anadolu'daki Rumlarla işbirliği yaparak faaliyetlerini akıl almaz boyutlara çıkarmışlardır. Niyetlerini de çıkarmadan önce belli etmişlerdir. Şu kısa örnek de bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Çıkarmadan aylar önce silahlandırılmış yerli Rum çetelerinin, Yunan askerleriyle işbirliği ederek giriştikleri bu menfur cinayetler pek vahşiyane bir hal almıştı. Yağma ve soygunculuk da son haddini bulmuştur. Sivil ve askerî bütün devlet daire ve müesseselerinin kasaları kırılmış toplam olarak 21 kasadan 231.426 liralık nakit para alınmıştı."14

(4) Türk halkının kendi bölgesini savunma düşüncesi;

İzmir'in işgali ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Ermeni katliamları, Fransız Ermeni işbirliği Türk insanını kendi yurdunu savunma düşüncesine itmiştir. Milli duygularla ortaya çıkan bu düşünce Kuva-yı Milliye'nin kurulmasında etkili olmuş, Türk halkı hiç olmazsa önce kendi bölgesini kurtarma fikriyle hareket etmeye başlamıştır. Bilhassa Sivas Kongresi'ne kadar bu düşünce etkili bir biçimde halkta yer etmiştir.15Halk bu düşüncesini eylem alanına kuva-yı milliye olarak geçirirken, daha sonra organize hareket etme mecburiyeti bağımsızlık fikrinin pekişmesini sağlamıştır. Mevcut ihtiyaçlar, mevcut şartların gereği ne ise Türk milleti o yola başvurmuştur.

Sadece ülkeyi yönetenlerin veya bir kısım aydınların fikirleri peşinde koşmamıştır. Yani sonuçta milletin sağ duyusu galip gelerek bağımsızlık mücadelesi başarıya ulaşmıştır.16Bölgesel olarak başlayan kuva-yı milliye hareketi de bu mücadelede önemli bir basamak olmuştur.

(5) Ordunun terhis edilmesi ve zayıf durumda olması:

Kuva-yı Milli'nin doğmasının önemli nedenlerinden birisi de ordunun terhis edilmesi ve mevcut kuvvetlerinin de yetersiz olmasıdır. Mondros Mütarekesine göre ordunun terhis edilmesi gerekiyordu. Nitekim bu büyük oranda yapılmış, ordunun mevcudu 50 bin civarına indirilmiştir. Bu mevcut, asayişi sağlamakla görevliydi. Türk ordusuna bırakılan silâh ve cephanenin büyük kısmı zaten İtilâf devletlerinin kontrolü altında İstanbul'da depolanmıştı. Bu durum karşısında yapılabilecek tek şey, halkın kendi başının çaresine bakması olmuştur. Teçhizat ve mühimmat bakımından yetersiz olmakla birlikte dağınık kuvvetlerin yanında en derli toplu gözükeni Erzurum'da bulunan 15'inci Kolordudur.17Atatürk Büyük Nutuk'un başında bu durumu çok güzel tasvir etmiştir. Bu durumda yapılacak tek şey topyekün savaştan başka şey değildir. Bu savaşı yürütmek için mevcut şartlar da Kuva-yı Milliye'yi doğurmuştur.

c. Kuva-yı Milliye'nin Amaçları:

Türk milletinin kendi içerisinden, milli duygularla teşekkül eden Kuva-yı Milliye'nin kurulmasının belli başlı amaçlarını şu şekilde ifade etmek mümkündür.

(1) Türk milletinin, Yunan işgalleriyle başlayan saldırılara boyun eğmeyeceğini ve işgalleri onaylamadığını dünya kamuoyuna duyurmak.

Bu amaçlarla yapılan mitingler, protesto telgraflarının çekilmesi Kuva-yı Milliyenin amaçlarından biri olduğunu açıkça göstermektedir. İzmir'in işgalinden bir gün önce 14 Mayıs 1919 tarihinde Yahudi Maşatlığında yapılacak miting için dağıtılan bildiride şöyle denilmektedir.

Ey bedbaht Türk!...

Wilson prensipleri unvan-ı insaniyetkâranesi altında senin hakkın gasp ve namusun hetkediliyor.

Buralarda Rum'un çok olduğu ve Türkler'in Yunan'a iltihakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak güzel memleket Yunan'a verildi.

Şimdi sana soruyoruz.

Rum senden daha mı çoktur?

Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın?

Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin maşatlık'tadır. Oraya yüzbinlerle toplan. Ve kaahir ekseriyetini orada bütün dünyaya göster, ilân ve ispat et. Burada zengin, fakir, alim, cahil yok. Fakat Yunan hakimiyetini istemeyen kütle-i kâhire vardır.

Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma. Hüsran ve nekbet faide vermez. Binlerce, yüzbinlerce Maşatlığa koş ve Heyet-i Milliye'nin emrine itaat et!...

İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi18

İzmir'in işgali üzerine 16 Mayıs 1919 tarihinde, Denizli'den İstanbul hükümetine çekilen protesto telgrafında şu ifadelere yer verilmiştir.

Sadaret Makamına
Denizli No: 3670
16 Mayıs 1335(1919)

Meşrutiyetin ilânından pek elim ve kanlı feci olaylara uğradık, fakat bunların hiç biri sevgili İzmir'imizin Yunan kuvvetleri tarafından işgali haberinden doğan teessürleri meydana getirmemiştir. Harp senelerinde hiçbir fedakârlık esirgemeyen, milletin cidden vicdanlarını yakan şu haber karşısında irade ve ihtiyarını kaybetmiş ve yarın buraların Yunan çetelerine geniş bir saha olacağını düşünerek hayatın bir esirlik ve azap olacağı fikri ile şimdiden şerefle ölmeyi göze almışlardır. Bu sebeple bu işgali katiyyen kabul edemeyeceğimizi ve hükümetin emirlerine hazır bulunduğumuzu arz eyleriz.

Bütün Ahali Adına Ahmet Hulusi19

Bildiri ve telgraftan açıkça anlaşılacağı üzere, Yunan işgalleri reddediliyor ve bunlar dünya kamuoyuna duyurulmaya çalışıyordu. Çeşitli ülkelere çekilen protesto telgrafları, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde ve İstanbul'da yapılan mitingler Kuva-yı Milliye'nin değindiğimiz amacını anlatıyordu.

(2) Yunan, Ermeni-Fransız işgallerine engel olmak, işgal kuvvetlerini kayba uğratarak Anadolu içlerine ilerlemelerini durdurmak.

Yukarıda değindiğimiz Urla olayı, 57'nci tümenin Ege'deki faaliyetleri, Çerkeş Ethem ve Demirci Mehmet Efe'nin Yunanlılarla girmiş oldukları çatışmalar, Güney cephesindeki Sütçü İmam ve Şahin Bey'in faaliyetleri bu amacı açıkça ortaya koymaktadır. Kısaca şu örneğe bakmak da yeterli olacaktır:

Doğan çocuğun adının konması yani "Kuva-yı Milliye" adı Denizli havalisine nasip olmuştur. Öte yandan bu bölgede kurulan milli kuvvetler düşmana çok büyük darbeler indirmiştir. Mesela, 30 Haziran 1919'da Aydın'ın düşmandan geri alınmasında en büyük pay, Denizli, İsparta ve Burdur gönüllülerinden teşekkül etmiş olan "Sarayköy Müfrezesine aittir nitekim, Mustafa Kemal, Sivas kongresine gelen Denizli sancağı temsilcilerine hitaben: "İstanbul'da şurada mitingler yapıldı. Devletlere Yunan işgali protesto edildi. Fakat sizin Aydın Kuva-yı Milliyesi cephesinde patlattığınız silâh sesleri Versay Sarayını çınlattı20

(3) Türklerin yerleşim yerlerini şehir(köy, kasaba) Rum ve Ermeni çetelerin saldırılarına karşı korumak, bölgeyi bu çetelerden temizlemek.

Birinci Dünya Harbinde Ermeni çetelerinin yapmış olduğu katliamları Batı Anadolu ve Trakya'da Yunanlılar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yeni Ermeniler yapmışlardır. Özellikle Batı Anadolu'da Yunanlılar, İzmir'e çıktıktan sonra bölgede yaşayan Rumlarla işbirliği yaparak Türk halkına karşı vahşiyane hareketlere girişmişlerdir. Bu konularda pek çok örnekler olmakla birlikte biz birer örnekle yetineceğiz.

15 Şubat 1919'da Söke'nin Yoran Köyü Rumları jandarma karakoluna saldırdılar, Tahkikata gelen Jandarma bölük komutanına ateş ettiler; 4 eri yaraladılar, 8 er kayboldu 19 Şubat'ta gümrük memurunu ve eşini dövdüler, Jandarma karakolu Akköy'e çekildi. Bölgedeki Rum köylerinin de ayaklanmasını önlemek için Ödemiş'teki 135i'nci Piyade Alayı takviye edildi. Asilerin, Birinci Dünya Savaşı sırasında Yoran Bucağı'ndan kaçarak yabancı ordularda görev yaptıktan sonra Yunan ve İngiliz üniformaları ile dönen Rumlar olduğu anlaşıldı.

Asiler, Yoran'da bulunan 56'ncı Tümen'e ait silah, cephane ve bombaları ele geçirmişler ve pusuya düşürdükleri Jandarma müfrezesinden bazı erleri şehit etmişlerdi.21

Güney cephesi ile ilgili bir başka belge ise Fransızların yardımıyla Ermeni çetelerin katliamından söz edilmektedir. 2 Kasım 1919 tarihli Mustafa Kemal Paşa tarafından Malatya Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesine gönderilen yazıda şu hususlara yer verilmiştir.

Mütareke şartlarına aykırı İngiliz işgal kuvvetlerinin takviye ettiği Maraş'a Fransız kuvvetleri girmekte ve aradaki Ermeniler vasıtasıyla müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam icra etmekte oldukları haber alındı. Cemiyetimizin nizamnamesi gereği haksız işgale karşı birlikte hareket etmek esası kabul edilmiş olduğundan oradan yardım isteyen din kardeşlerimize karşı Malatya'nın uygun coğrafyası nedeniyle derhal yardım yapılması gerektiği Elbistan kazasıyla orada toplanan milli kuvvetlere yardım ederek Kuva-yı Milliye'nin yakın mahallelerde takviyesiyle milli müdafaanın başarı kazanması gerekmektedir...22

Ermeni çetelerinin yaptıklarıyla ilgili olarak Prof. Dr. Azmi Süslü bildirisinde şu bilgileri vermektedir,

Yerli-yabancı arşiv belgelerine müracaat eserlerine, bölgedeki canlı şahitlere, saha araştırmalarına ve arkelolojik-antropolojik kazılara dayanarak diyebiliriz ki, bugün Doğu ve Doğu Anadolu'da Ermeniler tarafından katledilmiş 1 milyonun üzerindeki Türk'e ait 100'e yakın toplu mezar bulunmaktadır. Adana'dan Kars'a, Erzurum-Erzincan'dan Çankırı-Sivas'a, Van'dan Bitlis'e Muş'a kadar uzanan bölgelerde yer alan bu toplu mezarların en yoğun olduğu yerler ise, Kars ve çevresindedir.23

Belgelerden de anlaşıldığı gibi Ermeni ve Yunan vahşetini ortadan kaldırmak Kuva-yı Miliye'nin önemli amaçları içinde yer almıştır.

(4) Zaman kazanmak suretiyle teşkilâtlanmaya ve düzenli ordunun kurulmasına imkân sağlamak;

Kuva-yı Milliye, Türk milletinin organize olmasını, teşkilâtlanmasını ve zamanla düzenli orduya geçiş amacını da gerçekleştirmiştir. Nitekim, Anadolu'nun her tarafından yapılan kongreler bunun en güzel somut örnekleridir. Bu hususta bir araştırmacının fikirlerine katılmamak mümkün değildir.

... Pek çok subay ve sivil memur, yerli ileri gelenlerle bir araya gelerek yerel komiteler kurdular. Her kasabanın Ulusçuları, tutucu ve işbirlikçilerle didişmek pahasına, kendi direniş örgütlerini yarattıkları Yunanlılarla dolaylı işbirliği demek olan ulusçu örgütlenmeyi baltalamak, ulusçu subayları ve örgütlenmeyi savunan aydınları kasaba ve kentlerden çıkarmak, tehdit etmek, hatta öldürmek türünden pek çok engelle savaşmak zorunda kaldılar. Bütün bu çabaların sonucunda oluşturulan yerel örgütler Ege'deki ilk kongrelerini, Erzurum Kongresi'nden yaklaşık bir ay önce toplandılar... Kongre başarıyla yapıldı ve Kuva-yı Milli'yenin resmileşmesi doğrultusunda ilk ciddi adım atılmış oldu. Kongrenin sonuçlarından biri de bölge içindeki Reddi-İlhak ve Müdafaayı Hukuk Cemiyetleriyle ilişki kurup onları da örgütsel bağdaşmaya katmak olmuştur.24

(5) Bağımsızlık, işgallere karşı koyma amacını taşıyan, teşkilâtlanma düşüncesine karşı çıkan, bozgunculuk yapan, düşmanla çeşitli nedenlerle(menfaat temini, makam isteği, para alma v.b.) işbirliği yapanları tesirsiz hale getirmek:

Kuva-yı Milliye'nin kuruluşu sırasında, Milli mücadele hareketinin teşkilâtlanması veya düzenli ordunun kurulması sırasında bozgunculuk yapanlar, bu faaliyetlere karşı çıkarak engel olmaya çalışanlar da olmuştur. Ayrıca,

İstanbul hükümeti karışıklık çıkacak korkusuyla ulusal kuvvetlere(Kuva-yı Milliye) yardım etmediği gibi, onların dağılmasını da istiyordu."25

Kuva-yı İnzibatiye'nin kuruluş amacı da zaten bu idi. Kuva-yı Milliye ayrıca; bağımsızlık fikrine karşı olan mandacı, himayeci ve bolşevikliği kabullenen ve bunun için isyanlar çıkaran, bozgunculuk yapan, İngiliz, Fransız, Yunanla işbirliği yapan yerli işbirlikçilerle de mücadele etme amacını taşımış ve bunu da gerçekleştirmiştir.26

Özellikle İngilizlerin milli mücadeleye karşı el altından çeşitli faaliyetlerde bulundukları, makam, mevki hırsı içindeki pek çok Osmanlı yöneticisi ve aydınlarını da kullandıkları bilinmektedir. Hikmet imzalı ve "Necati Bey"e hitabıyla başlayan ve Sivas'tan 19.9.1335(1919) tarihinde çekilen telgrafta çeşitli para yardımlarından söz edilmektedir.

İstanbul'dan alınan mevsuk malumata göre İngilizler tarafından İngiliz Muhipleri Cemiyeti namına dersaadetden hükümetin dahiliye nazırı Adil beye 150 bin lira vermiştir. Konya valisi Cemal beye 200 bin lira, Ankara valisi Muhiddin Paşa'ya da bundan daha fazla miktarda bir meblağ gönderilmiştir27

Belgede açıkça İngiliz yardımlarından söz edilmektedir. İşte Kuva-yı Milliye'nin amaçlarından birisi de bu yerli düşman işbirlikçileriyle mücadele etmek olmuştur.

d. Kuva-yı Milliye'nin Yapısı:

Kuva-yı Milliye (milli kuvvetler) halkın içinden çıktığı, halkın arzusu ile oluştuğu için yapısı içinde de her türlü insana rastlamak mümkündür. Prof. ÇAY'a göre

"...Kuva-yı Milliye müfrezelerinden bir kısmı yurdun her bölgesinden kopup gelmiş insanlardan, bir kısmı ise özellikle belli bir yerin, kasabanın veya aşiretin insanlarından teşekkül etmişti. Bir çoğunun bünyesi taşıdıktan adlardan anlaşılıyordu."28

Kuva-yı Milliye'nin yapısı içinde halkın hemen hemen tüm kesimlerinin yer aldığı her araştırmacının kabul ettiği bir husustur. Ancak bazı kesimler günün şartlarına göre ön plâna çıkmışlardır. Ana hatlarıyla yapıyı oluşturan grupları tasnif etmek gerekirse şöyle bir tablo ortaya konulabilir.

  1. Subaylar ve Bürokratlar(o dönemde silah altında bulunanlar ve devlet görevlileri)
  2. Efeler ve Zeybekler
  3. Çeşitli mesleklere mensup halkın içinden gönüllüler
  4. Eşraf(sözü dinlenir, zengin sayılan insanlar) ve din adamları
  5. Toprakla uğraşan köylüler

Bu kuva-yı milliye hareketini, yapısında sivil halkın çokluğu ve etkinliği nedeniyle sivil direniş hareketi gibi nitelendirilmeler yapanlar da mevcuttur.29

Kuva-yı Milliye'nin yapısı içerisinde saydığımız gruplar ön plana çıkanlardır. Toplumun diğer kesimlerinden de gazeteci, aşiret reisleri v.b. gruplar da harekete katılmıştır.

1. Subaylar ve Bürokratlar :

Kuva-yı Milliye gerilla harbi yapan birlikler olduğuna göre, onların sevk ve idaresini savaşı bilen insanlar, silah tutan insanlar tarafından yapılması da normaldir. Bürokratlar ise özellikle teşkilâtlanmada önemli görevler almışlardır. Bu subay ve bürokratlar zaman zaman takma adlar kullanarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. İstihbarat açısından bu uygulama çok da başarılı olmuştur. Subaylar daha sonra özellikle düzenli orduda, bürokratlar ise devletin yeniden teşkilâtlanmasında önemli görevler almışlardır. Bunlardan bazılarını şu şekilde saymak mümkündür.

"...Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Halit Paşa, Mürsel Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Osman Nuri Paşa, Cevat Paşa, Yakup Şevki Paşa, Hakkari valisi Haydar Bey, Kaymakam Cibranlı Halit Bey, Ekrek nahiyesi müdürü Zeynelzade Mustafa Efendi, Çan nahiyesi müdürü Osman Bey vardı."30

İzmir ve civarının işgali ile bu bölgede bulunan subaylar iç kesimlere çekilip direnmeye karar verirken, Osmanlı ordusunun terhisinden dolayı, başta kalan subaylar da İstanbul'da toplanmaya başlamışlardır. Ancak, yabancıların kontrolü altında bulunan İstanbul'da duramayan subaylar Batı Anadolu'ya gelerek direnişe katılmışlardır. Bunların çoğu milliyetçi duygularla yüklü, adları İttihatçıya çıkmış ya da gerçekten İttihat ve Terakkiye katılmış veya fikrini benimsemiş kişilerdir. Bu düşünceler içinde kaymakam ve mutasarrıfların bulunduğu bürokratlar kesimi de harekete katılmaya başlamıştı. Subay ve bürokratları bu duruma iten önemli etkenlerden biri de Hürriyet ve İtilâf Partisini bir nevi iktidara taşıyan Damat Ferid hükümetinin uygulamalarına bir örnek de şuydu: "...1 Aralık 1918'den başlayarak Ermeni ve Rum kökenli memurlar, mutasarrıflık, kaymakamlık, genel müdürlük ve mülkiye müfettişliklerine atandılar"Ayrıca Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey tehcir uygulamasından sorumlu tutularak idam edildi. Pek çok aydın Malta'ya sürüldü. Bu durum karşısında Anadolu'ya geçenler de hızla artmaya başladı. Alb. Kara Vasıf, eski Harbiye Nazırı ve Hamidiye Kahramanı Hüseyin Rauf Bey bunlardan bir kaçıydı. Bu kişiler Anadolu'ya haklarını aramaya gidiyordu. Ancak, en önemli eksikliklerden birisi askerdir. Asker olmadığına göre dayanacakları silahlı güçler efeler olacaktır.

2. Efeler ve Zeybekler :

Efe'nin çeşitli biçimlerde tanımı yapılmıştır. Bu tanımlardan birkaçı şu şekildedir.

"Efe: Sosyal haydut," Efe; Anadolu'nun en fazla gelişmiş, tarımın en fazla ticaretleşmiş, dolayısıyla toplumsal katmanlar arasında eşitsizliğin en fazla belirginleşmiş olduğu bölgelerden olan Ege’de var olan çeteciye verilen addır."31"Efe, yiğit, özellikle Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek"32

Bu tanımların içerisinde yer alan hususlar aynı zamanda Kuva-yı Milliye hareketinin özelliklerini de yansıtır. Yani efeler, yiğittir, haksızlığa karşı isyanları vardır. Kabadayıdırlar, kırsal yerlerde baskı ve sömürüyü temsil eden merkezi otoriteye karşı güçsüz insanı korumaktadırlar. Yaptıkları bir tür sosyal protesto eylemidir.

Efeler ve zeybekler(efenin emrindeki kişi, savaşçı) oluşumu ile ilgili olarak Doğu Ergil şunları yazıyor:

Ege yöresinde "efe" adını alan sosyal haydut dağa çıktığında derhal var olan bir yasadışı çeteye girer. Girmek zorundadır da, çünkü çeteler köylerin sınırlı kaynaklarının tüketerek yaşadıkları için yasağı çiğnemiş olan bir şey tek başına ne hükümetin ya da ağanın, ne de yarışan ve çekişen çetelerin denetim alanı dışında yaşayabilir. Böylece çeteler, sürekli olarak yeni üyelerle beslenerek yaşar giderler. Çeteler dağılır, yeniden kurulur, isim ve kadro değiştirirler ama çetecilik ya da efelik sürer gider.

Çeteler çalışamadıkları için köyün ürettiğini köylü ile paylaşmak durumundadır. Köylünün çetelere ayıracağı pay daima sınırlıdır, bu sınır aşıldığı zaman çeteler ile köylü arasındaki ilişki sömürü yada soygun ilişkisine dönüşür. Çetelerin amacı, yasadışına yerel düzendeki güçlüklerle yasal yollarla mücadele edemeyen güçsüzü ve yoksulu, güçlü karşısında korumaktır.33

Efeler ve zeybekler ilgili olarak da AYDINEL şu bilgileri verir:

Ege bölgesinde, özellikle Aydın Vilâyeti ve Ödemiş yörelerinde, zeybeklik 17. Asırdan itibaren bir eşkıyalık, çetecilik şeklinde oluşan bir zümre idi. Hükümet otoritesinin yok olması, adaletsizlik, Osmanlı'ya güvensizlik, köylünün hor görülmesi, asayişsizlik, harplerin yarattığı ekonomik kriz, sosyal düzenin bozulması sosyo-kültürel alanda zeybeklik kurumunun doğmasına sebep oldu. Kültür düzeyi düşük olan köylüler, hükümetten öç almak, Osmanlı emniyet ve asayiş güçlerini etkisiz ve zayıf düşürmek için tek yol zeybeklik olduğuna inandıklarından, bu kurumun mensuplarına yataklık dahi ederlerdi. Köylü çocuğu küçük yaşlardan itibaren zeybeklik hikayeleri ile büyür ve büyük bir hayranlıkla, bu kuruma özenti duyarlardı.

Zeybekler I. Dünya Harbi yenilgisinden sonra eşkıyalığı bırakarak yavaş yavaş köylerine dönmeye başladılar. Hele, Yunan işgalinden sonra vatanın müdafaasız kaldığını gören bu Türk çocukları silâhları ve adamlarıyla dağlardan inerek Kuva-yı Milliye saflarına katıldılar. Esasen bunlara karşı büyük hayranlık duyan halk da onları tabiî bir lider olarak gördüler ve çoğu gönüllü olarak emirlerine girdiler. Bu suretle Kuva-yı Milliye bu bölgede etkili bir şekilde bunların etrafında oluştu. Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe ve daha birçokları Kuva-yı Milliye Harekâtında pek çok yararlı faaliyette bulundular.34

3. Çeşitli Mesleklere Mensup Gönüllüler:

Kuva-yı Millîye bünyesi içinde halkın her kesiminden insanın mevcut olduğu bilinmektedir. Bu yapı içinde önemli bir grubu da milli ve vatani duygularla Kuva-yı Millîye'ye katılan gönüllüler teşkil etmiştir. Bunların içinde he tür meslekten gönüllü insanlar vardır. Kendilerine yakın yörelerde teşkilatlanan ister eşraf, ister subay, ister bürokrattan kişiler, önderi oldukları Kuvaa-yı Millîye grupları içinde yar almışlardır. Ancak bu gönüllülerden lider durumunda olanların sayısı pek çok değildir. Bunun yanında gönüllü ifadesi dikkate alındığında eşraf, din adamı, bürokrat ve subay, efe ve zeybek gibi ifade ettiğimiz insanların da bu kapsamda değerlendirilebileceğini unutmamak lâzımdır. Kuva-yı Millîye'nin kadın kahramanlarından "Kara Fatma, Süreyya Sülün Hanım, Fatma Şeker Hanım"35da bu gönüllülerdendir. Gönüllülerin böyle bir harekete katılmalarını çeşitli biçimlerde ifade etmek mümkündür. Biz yukarıda bunu "millî ve vatanî duygularla" diye ifade ettik. Bir araştırmacı bunu şöyle ifade ediyor:

...Halk, maceraya değil zafere koşmuştur. Şehit olmanın gururunu duyan Türk Milleti'nden başka, hiçbir millet yoktur. Bir oğlunun şehit olduğunu duyan bir baba "Vatan sağolsun. Bir oğlum daha var, o da vatana feda olsun" diyebilecek kadar asil bir halkın harpten bıkkınlığını, genelleştirerek ifade etmek gerçeklere aykırı olur.36

4. Eşraf ve Din Adamları:

Eşraf genel anlamda "Bir yerin zenginleri, sözü geçenler, ileri gelenler"37olarak ifade edilmektedir. Kuva-yı Millîye hareketi içinde de eşraf ve din adamları önemli roller üstlenmişler, büyük hizmetler vermişler ve Kuva-yı Millîye'nin yapısı içinde öemli bölümünü teşkil etmişlerdir.

Toplumda zengin, sözü dinlenen kesimin ve din adamlarının olumlu veya olumsuz etkileri olmuştur. Türk Millî Mücadelesi'nde olumlu hareket eden din adamları ve eşraf da mevcuttur. Kuva-yı Millîye birliklerinin teşkilatlanması, ihtiyaçlarının karşılanması psikolojik olarak onların güçlendirilmesinde en önemli katkı, bu olumlu hareket eden kesimden gelmiştir. Yapılan savaş İstiklâl Savaşı olduğu ve o günün Anadolu'su insanıyla, kaynaklarıyla, coğrafyasıyla, kültürüyle hatırlanırsa bu tabakanın olumlu etkileri daha kolay anlaşılır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise Batı Anadolu'dan farklı olarak bu eşraf diye tabir edilen kesim aşiret reisi veya ağalar olmuştur.

Din adamları ile ilgili olarak şu tespit onların bu hareket içindeki yerini özlü bir biçimde ifade etmektedir. "Din bilginleri, bizim tereddüde düştüğümüz ve halka kabul ve tatbik ettirmede zorluğa düşer olduğumuz her mevzuda yardımımıza koştular, müşkülleri hallettiler. Nizami ordu vaziyete hakim oluncaya kadar kurduğumuz milli bölüklere her türlü desteği sağladılar."38

Kuva-yı Millîye içinde yer alan ve din adamlarından bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür: Mutki aşiret reisi Hacı Musa, Şadilli Haşan Reşo, Sıpkanlı Abdülmecit, Hormekli Halil, İzzettinli Hanan Ağa, Cıbranlı Maksut, Denizli eşrafından Yusuf Bey, İsparta eşrafından Tahir paşazade Hafız İbrahim Bey, Sökeli Caferaki(Giritli Cafer Ağa), Manifaturacı Kulalı Softaoğlu İbrahim, Adagideli Hanaylıoğlu Mehmet Emin Bey" gibi. Din adamlarından bazıları ise şunlardır: "Maraş Müftüsü Hacı Ahmet, Urfa Müftüsü Haşan, Diyarbakır Müftüsü Hacı İbrahim, Bitlis Müftüsü Abdülmecid, Bayburt Müftüsü Fahreddin, Viranşehir Müftüsü İbrahim, Denizli Müftüsü Hulusi Efendi, Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi, Çine'de Akseli vaiz, Tire Müftüsü Haşan Efendi, vb.

5. Köylüler:

Kuva-yı Millîye'nin bünyesinde adından fazla söz edilmese de veya çeşitli tasniflerin içinde ifade edilse de önemli bir rol oynayan grup köylülerdir. Bunlardan askere alınma(mükellef) şeklinde de yararlanılmış, gönüllü olarak da Osmanlı Devleti'nin bu son zamanlarında toplumun yükünü çeken unsur köylülerdir. Halkın büyük bir kısmı ilkel de olsa tarımla uğraşmakta, geçimini topraktan elde etmektedir. Anadolu'daki bir direniş hareketinin öncülüğünü, liderliğini köylüler yapmasa da, esas yükünü bu çilekeş Anadolu köylüsü yapmıştır. Her ne kadar bu kitleyi, Kuva-yı Milliye hareketinin içine çekmekte bazı sıkıntılar yaşanmışsa da, sonuçta köylüler Kuva-yı Milliye adını verdiğimiz bu kuvvetlerin ve ileride kurulacak düzenli ordunun isimsiz kahramanlarını oluşturmuşlardır.

Görüldüğü gibi Kuva-yı Milliye halkın içinden kendi arzusuyla teşkilâtlanmış, mücadelesini vermiş kuvvetlerdir. Bu milli kuvvetler düzenli orduya geçene kadar vatanın kurtuluşu ve Türk milletinin istiklâlini kazanmasında önemli hizmetlerde bulunurken canlarını da seve seve feda etmişlerdir. Bunları yaparken hem düşmana, hem düşmanla işbirliği yapanlara, hem şahsi menfaatlerini vatanın kuruluşu ve milletini bağımsızlığını ön plana çıkaranlara, hem de korkaklara, keyif düşkünlerine karşı mücadele etmiştir. Ancak homojen olmayan bu yapının bazı eksiklik ve kusurları olduğunu belirtmek gerekir. Bu eksiklik ve kusurlar da giderek etkinliğinin azalmasına neden olmuştur.

3. KUVA-YI MİLLİYE'NİN ETKİNLİĞİNİ YİTİRMESİNE YOL AÇAN FAKTÖRLER:

Kuva-yı Milliyenin Yunan kuvvetleri ile birçok çatışma ve muharebelere giriştiği; cesaretle mücadele ettiği, özellikle, düşman geri bölgelerinde birçok başarılar sağladığı, tartışılamaz bir gerçektir. Bu arada; aynı derecede önemli olmak üzere, karşı isyan ve milli hareketi engelleme hareketlerini bastırmak suretiyle, milli hükümete çok değerli bir hizmette bulunması da gerçekten övgüye değer.

Bununla beraber; Yunan ordusunun gittikçe büyüyen taarruz harekâtı karşısında, kesin sonuçlu girişimlerde bulunmak bakımından, Kuva-yı Milliyenin giderek yetersiz bir duruma düştüğü de dikkati çeken bir noktadır. Bu olumsuz durumu yaratan etkenlerin başında, kuşkusuz, düşmanın kuvvet üstünlüğü gelir. Fakat; Kuva-yı Milliyenin yapısındaki bazı kusurlar ve askeri nitelikli bir kısım faktörler de, bu teşkilâtın yetersizliğinde bir dereceye kadar etkili olmuşlardır.

Kuva-yı Milliyenin etkinliğinde olumsuz rol oynayan başlıca faktörleri, ana hatları ile şöyle açıklamak mümkündür.

a. Düşmanın kuvvet üstünlüğü:

Burada, Kuva-yı Milliye ile Yunan kuvvetleri arasında askeri denge yönünden ayrıntılı bir kıyaslama yapmak ayrı bir çalışmayı gerektirir. Bununla beraber, konu üzerinde hiç değilse, genel bir fikir edinmek için, tarafların personel gücüne ve lojistik yeteneğine genel bir bakışla değinmek, yerinde olacaktır.

12.000 kişiden oluşan Yunan kuvvetleri İzmir'e çıktığı gün(15 Mayıs 1919), kentte bu saldırıya karşı koyabilecek silâhlı Türk erlerinin sayısı, ancak 200 kadardı. Bundan başka; gerek İzmir'de ve gerek çevresinde, henüz hiçbir Kuva-yi Milliye birliği kurulmamıştı. Bununla beraber; bu durum karşısında halkın tepkisi o kadar ani oldu ki, işgalden sadece bir gün sonra, 16 Mayıs 1919'da, Urla halkı, kasabadaki askeri silâh deposunda bulunan 120 silâhı alarak, 120 kişilik bir milis kuvveti meydana getirmiş;39böylece Batı Anadolu'da ilk Kuva-yı Milliye birliği doğmuştur. Bunu, çevrede hızla başka milis kuvvetlerinin kuruluşu izlemiştir.

Yunan istilasının ilk gelişme döneminde, 1919 yılı sonuna kadar, unan Ordusunun mevcudu, gayrı resmi kayıtlara göre, 80.000'e ulaşmış;40Eylül 1920'de ise, resmi istatistiklere göre, yaklaşık 107.500'i bulmuştur.41

Buna karşılık; Kuva-yı Milliye mevcudu, 1919 yılı sonuna kadar, Batı Anadolu'da 6.500-7.500 arasında değişmiştir;421920 yılı ortalarında ise, bu mevcudun yaklaşık 15.000 kişiye ulaştığını tahmin edilmektedir.43

Ekonomik kaynaklara gelince; Yunan kuvvetleri, İngilizlerin lojistik desteğine dayanıyordu. Özellikle, İngiliz Askeri Yardımı, Yunan Ordusunu çağın en modem savaş malzemesi ile donatmak için, gittikçe artan bir biçimde Batı Anadolu'ya akıyordu. Bu cömert destek sayesinde, Yunan Ordusu giderek büyümüş ve güçlenmiştir.

Kuva-yı Milliye birlikleri ise, düzenli bir lojistik sistemden hemen hemen her zaman yoksun kalmıştı. Bununla beraber; mahalli halk, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak, özellikle savaşın başlangıcında, Kuva-yı Milliye harekâtını lojistik bakımdan desteklemek için, mümkün olanı yapmıştır. Bu konuda bazı halk kuruluşlarının savaş boyunca gösterdikleri kahramanca çabalar, özellikle övgüye değer. Bu kuruluşların bir bölümü, İstanbul'da, Milli Mücadeleye katılmak isteyen personeli ve müttefiklerin kontrolünde bulunan depolardan kaçırılan silâh ve cephaneyi Anadolu'ya kaçırmakla, önemli hizmetler yapmışlardır.44

Diğer bazı kuruluşlar da, para veya yiyecek-giyecek maddeleri toplamada; silâhları onarmada ve İtilâf devletleri tarafından işe yaramaz hale getirilmiş olan silahlar için gerekli parça çok yararlı olmuşlardır.

Bu genel değerlendirmeye dayanarak kesin bir görüş ileri sürmek gerekirse; denebilir ki, gerek personel sayısı ve gerek lojistik destek alanında, Kuva-yı Milliye, Yunan kuvvetleri ile kıyaslanabilecek bir düzeyde değildi.

b. Kuva-yı Milliyenin Yapısal Kusurları:

Kuva-yı Milliye, sosyal kökeni bakımından, homojen olmayan bir kuruluştur. Bu yapısal uyumsuzluk, zamanla ve zor şartlar altında, olumsuz etkilerini açığa vurmuştur. Bu etkilerin başında, Kuva-yı Milliyeye sağlanan halk desteğinin zayıflaması gelir.

Kuva-yı Milliye, her şeyden önce, askerî ve bilimsel anlamda bir gerilla teşkilâtı idi. Bu nedenle; Sir Liddell Hart'm sözleri ile, "gerilla savaşı, küçük kuvvetlerle yürütülür; fakat, büyük kitlelerin desteğine dayanır"45kuralı, Kuva-yı Milliye için de geçerlidir.

Kuva-yı Milliye, genellikle, yapısal kökeni, bölgesel bağlantısı ve kamuya yönelik davranışı ile orantılı olarak, harekât yaptığı bölge halkının desteğinden yararlanmıştır. Bu konuda, mahalli halkla ilişkilerinde, Kuvayı Milliyenin çok etkili olabilmek bakımından önemli bir avantajı vardı; bu avantaj; özgürlük ve bağımsızlığı amaçlayan millî bir dava için çarpıştığı gerçeği idi.

Bununla beraber; Büyük Millet Meclisi'nin kararı ile geliştirilmekte olan muvazzaf ordu birlikleri yerine Kuva-yı Milliye'ye katılmaların çoğalması üzerine, bu teşkilatın personel mevcudu önemli ölçüde artmış; bu durum, Kuva-yı Milliye birlikleri ile onları lojistik bakımdan destekleyen bölge halkı arasındaki ilişkilerde bazı sorunlar yaratmaya başlamıştı. Özellikle; Yunanlıların 1920 yılı ortalarından sonra oldukça hızla gelişen nispeten büyük çaplı taarruzları karşısında, normal ikmal üslerinden ayrılarak daha doğuya çekilmek zorunda kalan Kuva-yı Milliye birliklerinin ihtiyaçları, bu sorunları daha da artırmıştı.

Böylece, halkın desteği zayıflamış; bunun doğal sonucu olarak, Kuva-yı Milliyenin askerî etkinliği yetersiz bir düzeye düşmüştür.

c. Klasik Savaş İlkeleri ile Uyumsuzluk :

Kuva-yı. Milliyenin Yunan taarruz harekâtı karşısında yetersiz kalmasının en önemli etkeni; Yunan Ordusunun belirgin kuvvet üstünlüğünün dışında, Türk milis kuvvetlerinin klasik savaş ilkelerinin büyük çoğunluğu ile uyuşmayan bir karakterde olmalarıdır. Bununla beraber bu uyuşmazlığın kökeni; hiç kuşkusuz, klasik savaş ile gerilla savaşı arasındaki ayrılıklara dayanır.

Gerçekten; Kuva-yı Milliye, baskın ve manevra prensipleri hariç, klasik savaş ilkelerinin hemen hemen tümü ile uyuşmaz bir niteliktedir. Çünkü; bu teşkilat, bir milis kuvvetidir. Bu nedenle, gerilla harekâtı uygulamak zorundadır. Gerilla harekâtı ise; klasik savaşın normal uygulama şekillerinden farklıdır. Örneğin; gerilla savaşında, stratejik alanda kesin sonuçlu harekâttan kaçınılır. Taktik bakımından ise, ağır kayıplar verilmesi muhtemel çatışmalardan sakınılır. Bu nedenle; "vur ve kaç" taktiği, gerilla harekâtının en belirgin bir simgesidir. Buna karşılık; böyle bir stateji ve taktik, büyük çaplı bir Yunan harekâtını durdurmada, doğal olarak, fazla etkili olamaz.

Bundan başka; gerilla savaşı, klasik savaşın ana ilkelerinden birini, "Kuvvet Topluma Prensibini", tersine çevirir; yani, "dağılma"; gerilla birliklerinin hayatta kalabilmeleri ve başarı kazanmaları için vazgeçilmez bir koşuldur. Halbuki; tarafların hava kuvvetlerinin kara harekâtı üzerinde etkili olmadığı Türk-Yunan Savaşı sırasında, gerekli yer ve zamanda yeterli bir kuvvet toplama (sıklet merkezi oluşturma), zorunlu bir faktördü.

Kuva-yı Milliye liderlerinin, uyuşamadığı önemli bir savaş ilkesi de, "Komuta Birliği Prensibidir" Gerilla savaşı, normal olarak, bağımsız veya yarı bağımsız kuvvetlerle yürütülür. Bununla beraber; Milli Mücadelede, başlangıçta muvazzaf kuvvetlerin yokluğu veya zayıflığı nedeniyle, onların klasik savaş görevini yüklenmek durumunda olan Kuva-yı Milliyece, komuta birliği ilkesine uyulması hayati bir önem taşıyordu. Fakat; Kuva-yı Milliyenin disiplin ve muharebe anlayışının farklı oluşu ve eğitimlerinin yetersizliği nedeniyle, komuta birliğinde zaman zaman kopmalar olmuştur. O kadar ki; bazı seçkin Kuva-yı Milliye liderleri, komuta birliğini zedeleyen olumsuz davranışlarını, hatta isyana kadar vardırmışlar; fakat, sonunda, milli davada haklı tarafı temsil edenler karşısında kaybetmişlerdir. Bu analizi, hedef, emniyet, vb., diğer savaş ilkelerini de ele alarak; daha da derinleştirmek, kuşkusuz mümkündür.

4. SONUÇ :

Türk Milli Mücadelesi (1919-1923), Türk milletinin bağımsızlık, özgürlük ve yurt bütünlüğünü korumak için giriştiği bir öz savunma hareketidir. Bu mücadelenin askeri yönünü oluşturan Türk İstiklâl Harbinin (1919-1922) sıklet merkezi bölgesi, karşılaşılan dış tehdidin büyüklüğü nedeniyle, Batı Cephesi idi. Bu cephede Yunanlıların giriştiği istila hareketi karşısında, ilk muvamet, Kuva-yı Milliye tarafından gösterilmiştir. Kuvayı Milliye, gerilla savaşı yapmak durumda idi. Nitekim bu savaş doktrinini uyguladığı sürece, Kuva-yı Milliyenin örneğin, Batı da Yunan kuvvetlerinin ileri harekâtını geciktirmek, güneyde Fransızları, Ankara Hükümetine yaklaşmaya zorlamaları yurt düzecinde karşı isyan hareketlerini bastırmak, Türk düzenli ordusunun yeniden düzenlenmesi için gereken çok değerli zamanı ona kazandırmak suretiyle, başlangıçta hayati önemde görevler başarmıştır. Bu nedenle; bazı tarihçilerce Milli Mücadelenin ilk safhası (1919-1920), "Kuva-yı Milliye Dönemi" olarak tanımlanır.

Bununla beraber; Yunan Ordusunun büyük çaplı taarruz harekâtı karşısında, Kuva-yı Milliye, kesin sonuç sağlama bakımmdan, giderek yetersiz bir duruma düşmüştür. Bu yetersizliğe yol açan başlıca etken, Yunan Ordusunun, Kuva-yı Milliyeninkine kıyaslanamayacak derecede kuvvet üstünlüğü idi. Ayrıca; homojen bir nitelik taşımadığı ve aslında bir gerilla kuvveti olduğu için, doğal olarak klasik savaş ilkelerinin büyük bir kısmı ile uyuşmayışı da, bu milli milis teşkilâtının giderek etkenliğini kaybetmesinde etkili olmuştur. Sonuçta; bu teşkilât, Türkiye Büyük Millet Meclisince kaldırılmış; böylece "Düzenli Ordu Dönemi" başlamıştır.

Bu konuda son bir değerlendirme olarak, Kuva-yı Milliye ile ilgili kesin bir görüş ileri sürmek gerekirse, denebilir ki; Türkiye'nin güçlü düzenli ordu birliklerinden yoksun bulunduğu çok kritik bir döneme, yiğitçe çarpışmaları ile, damgasnı vuran Kuva-yı Milliye, başarılı veya kusurlu tüm yönleriyle, Türk Milli Mücadele Tarihindeki seçkin yerini daima koruyacaktır.

*16 Mayıs 1920 tarihli İstanbul Bir Numaralı Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi tarafından Mustafa Kemal Paşa ve beş arkadaşı için verilen idam kararı ile bunu onaylayan Padişah Vahdettin'in fermanı ihtiva eden 24 Mayıs 1920 tarihli Sadrazam Damat Ferid'in yazısı.(Daha geniş bilgi için bkz: Dipnot 3, 87 sayılı belge)
1ÇAY Abdiilhaluk-KALAFAT Yaşar; Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Kuvay-ı Milliye Hareketleri, Sistem Matbaacılık, Ankara 1990, s. 7
2ERCAN, Yavuz; "Kuva-yı Milliye'nin Yapısı ve Niteliği Üzerinde Bir Tahlil" ikinci Askerî Tarih Semineri Bildiriler, Gnkur. Basımevi, Ankara 1995, s. 231
3Atatürk ile ilgili Arşiv Belgeleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 1982, s. 83
4Atatürkçülük(Birinci Kitap), Gnkur. Basımevi, Ankara 1983, s. 57
5Türk İstiklâl Harbi, Batı Cephesi, C.II, Ks. 1, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 1994, s. 46-47
6ERCAN, Yavuz; a.g.m., s. 232
7A.g.m., s. 233 (Ayrıca bkz. Nuri KÖSTÜKLÜ; "Millî Mücadele'de Denizli, İsparta ve Burdur Sancaklarında "Kuva-yı Milliye Fikri Üzerine İlk Çalışmalar", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.V, Mart 1989, s. 14'den ayrı basım, s. 481.)
8KÖSTÜKLÜ, a.g.m., s. 481-482.
9ERCAN; a.g.m., s. 235
10Gnkur. ATASE Bşk.lığı Arşivi, Kol: İst', Kls. 258, Dos: 16, Fih: 41 (Ayrıca bkz: Askerî Tarih Belgeleri Dergisi s. 103,104, 105)
11İNÖNÜ; Hatıralar (Yayıma Hazırlayan: Sabahattin Selek), İstanbul 1985, s. 176
12ATASE Arşivi Kol: İst., Kls: 14, Dos: 55, Fih: 78/17
13ATASE Arşivi Kol: İst., Kİs: 14, Dos: 55, Fih: 78/11
14ATAŞS Arşivi Kol: İst., Kls: Dos: 55, Fih: 78/12
15Kadir KASALAK; Milli Miicadele'de Manda ve Himaye Meselesi, Gnkur. Basımevi, Ankara 1993, s. 14
16KASALAK; a.g.e., s. 9-19, 107-110, 121-167
17TSK Tarihi; C. X, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Ankara 1985, s. 489-490
18TAÇALAN, Nurdoğan; Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Milliyet Yay., s. 232
19PARLAK, Türkmen; Yunan Ege'ye Nasıl Geldi I, İzmir 1982, s. 372
20KÖSTÜKLÜ. a.g.nı., s. 480
21IŞIK, Hüseyin; "Anadolu'da Yunan Mezalimi", Üçüncü Askerî Tarih Semineri Bildirileri, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınlan, Ankara 1986, s. 379
22ATASE Bşk.lığı Arşivi; Kol: İst., Kls: 255, Dos: 6-2, Fih: 44
23SÜSLÜ, Azmi; "Doğu Anadolu ve Kars’ta Oynanan Oyunlar", Yakın Tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu, Ankara 1992, s. 33
24ERGİL, Doğu; Milli Mücadele'nin Sosyal Tarihi, Çağ Matbaası, Ankara 1981, s. 72
25A.g.e., s. 81
26KASALAR; a.g.e
27ATASE Arşivi; Kls: 322. Dos: 3, Fih: 36
28ERGİL, Doğu; a.g.e., s. 67-94 ve diğer bölümleri, ÇAY; a.g.e., s. 8-10, AVCIOĞLU, Doğan; Türkiye'nin Düzeni adlı eserler
29TEKELİ, İlhan-İLKİN, Selim; Ege'deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşma Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, TTK Basımevi, Ankara 1989, s. 50-56
30ÇAY; a.g.e., s. 8
31ERGİL, a.g.e., s. 8
32Türkçe Sözlük 1; A.K.D.T.Y.K., Türk Dil Kurumu, Ankara 1988, C.I, s. 432
33ERGİL, a.g.e., s. 88
34AYDINEL, Sıtkı; Güneybatı Anadolu'da Kuva-yı Milliye Harekâtı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993, s. 48
35ÇAY, a.g.e., s. 8
36AYDINEL, a.g.e., s. 62
37Türkçe Sözlük I. a.g.e., s. 473
38KUTAY, Cemal: "Milli Miicadele'nin Gerçek Öncüleri ve Arkadan Gelenler", Tarih Dünyası Dergisi, s. 3
39Türk İstiklâl Harbi, Batı Cephesi, C.II, 1'nci Ks. Ankara 1963, s. 60
40TOYNBEE, Arnold j.; Turkey (Türkiye), Newyork 1927, s. 92
41Türk İstiklâl Harbi Batı Cephesi, C.II, 2'nci Ks., Ankara 1966, s. 39
42A.g.e., 2'nci Ks. Ankara 1965, s. 16-17
43SELEK, Sabahattin; Anadolu İhtilâli, İstanbul 1963, s. 103
44KALKAVANOĞLU, İlyas Sami; Milli Mücadele Hatıralarım, İstanbul 1957
45HART, B.H. Liddell, Strategy (Strateji), New York 1967, s. 379